(Bahadır Özgür / Gazete Duvar)
Kentsel dönüşüm yasası ve özellikle ‘rezerv alan’ meselesi haklı olarak mülkiyet dokunulmazlığı çerçevesinde tartışılıyor. Ama mağdur olacaklar piramidinin en dibinde kiracılar var. Yasa onları, yıkılacak yapıda derhal atılacak bir eşya, sökülecek bir kapı veya pencere gibi görüyor. Tek bir hakları dahi yok.
Kentsel dönüşüm yasasında yapılan değişiklikler, ev sahiplerini tedirgin etti. Şimdiden ‘rezerv alan’ konusunda yaşanan örnekler de bu kaygıyı haklı çıkarıyor. Ama yasanın yaratacağı sonuçlar sadece mülk sahipleri ile müteahhitler ve iktidar arasındaki bir mesele değil. Asıl darbeyi kimsenin umursamadığı, yasanın da böyle birileri hiç yaşamıyormuş gibi davrandığı kiracılar yiyecek. Küçük mülk sahipleri mülksüzleşecek, zaten mülksüz olanlar da birer ‘çöp’ gibi sokağa atılacak yani. Benzetme belki ağır gelebilir ama asla abartı değil. Neden mi?
“Keşke yasa çıkarılsın demez olaydım” sözleriyle sonunda deprembilimci Prof. Naci Görür’ü de isyan ettiren, 6306 Sayılı Afet Riski Bulunan Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da yapılan yeni değişiklikler, hızla uygulanıyor. Yasanın en fazla üzerinde durulan ve tapu sahiplerini ürküten düzenlemesi, bundan böyle yerleşim bölgelerinin de ‘rezerv yapı alanı’ ilan edilecek olması.
Aslında yasanın eski halinde bile bu uygulama yapılıyordu. Beykoz Tozkoparan, Okmeydanı, Fikirtepe, Bağlarbaşı vb. çok sayıda örnek var. Ama yeni düzenleme inşaat şirketlerinin önündeki tüm engelleri de temizledi. Bundan böyle ‘riskli alan veya yapı’ raporuna dahi ihtiyaçları bulunmuyor. Doğrudan ‘rezerv alan’ ilan edilen yerdeki imar düzenlemeleri ve mülk hakları sıfırlanıyor. Ve iktidarın keyfine göre, imar da haklar da yeniden tesis ediliyor. Yasanın bu yönü çok tartışılıyor ve tartışılacak da. Lakin uygulamaların bir başka vahim sonucu daha olacak ki, orasını kimse umursamıyor bile. Yasada tek bir satır bile yok: Kiracılar!
Peki ‘rezerv alan’ ilan edilen yerdeki kiracılara ne olacak? Somut bir olay üzerinden sorunun yanıtına bakalım şimdi.
Şu sıralar gündemde olan, Üsküdar’da, Kandilli Rasathanesi’nin yanı başında bulunan 29 Mayıs Sitesi’nde yaşayanlar bu konuda da sıcak bir örnek. Riskli yapı raporu olmadan ‘rezerv alan’ ilan edilen sitede, büyük kısmı kiracı olanlar bir direniş başlattı. 10 bloklu sitedeki 134 konutun 110 tanesinin mülkiyeti, Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) Eğitim Yatırımları AŞ’ye ait. Üç katlı, yatay mimarili, çam ağaçları içinde, yeşil alanı bol, Boğaz manzaralı bir yer burası. Rantı oldukça yüksek. 2016’dan beri TDV’nin buradan rant elde etmek için neler yaptığını daha önce yazmıştım. Özetle TDV, ‘rezerv alan’ sayesinde 110 dairesine en az 100 daire daha ekleyecek. Hepsi de lüks konut olacak tabi. ‘Rezerv alan’ın en önemli hikmeti de bu işte. Yıkıp daha fazla ve değerli yapı üretiyorsunuz.
Bölgede şu anki konut fiyatlarına bakılırsa, milyarlarca liralık rant demek bu. Aynı bölgedeki kiralar da 20 bin liralardan başlıyor. Diyanet, 10 yılı dolan kiracılardan 25-30 bin lira kira istemişti. ‘Rezerv alan’ ilanı sonrasında yeni yasaya da dayanılarak şimdi herkesin 15 gün içinde evleri boşaltmaları isteniyor. Doğal gaz, elektrik ve su hizmeti de yakında kesilecek. Ardından polis zoruyla evlerinden atılacaklar. İşte biz mülkü, tapuyu filan tartışırken arada sadece o sitede onlarca kiracının başına gelenler ve gelecek olanlar bunlar. Hepsi de dar gelirli, emekli.
Mesela, Nihal hanım 16 yıldır sitede kiracı. Kızını da tek başına burada büyütmüş. Hayri bey 21 yıl, Tamer Çevik 14 yıl. Eşinden kalan 7 bin 500 lira emekli maaşı dışında hiçbir geliri olmayan Sevgi teyze o kadar eski kiracı değil. Ancak son 10 yılda değiştirmek mecburiyetinde kaldığı ev sayısı rekora ulaşacak neredeyse. En son Diyanet’e kiracı olmuş. “Bazı evlerden fahiş zam, bazılarından çürük yapı, kiminden kentsel dönüşüm yüzünden çıktım. Burası da rezerv alan ilan edilince yine ‘çık’ diyorlar. Bu gelirle, bu yaşımda nerede yeni ev bulacağım” diyor. Kısaca kentin merkezinde nispeten bütçelerine uygun bir evde, yıllar boyunca bir hayat kurmuşlar.
Çoğu bir daha asla böyle bir yerde oturamayacak. İstanbul’da kiraların düzeyi düşünüldüğünde yine riskli alanlardaki henüz dönüşmemiş, ucuz konutlar dışında bir yer olması olanaksız. Üstelik kentsel dönüşümde devletin sağladığı kırıntı düzeyindeki haklardan da mahrumlar. Müteahhit bir an önce çıkmalarını istiyorsa, yıllık 3-5 bin lira düzeyinde kira yardımı yapıyor. Onun da herhangi bir yasal altyapısı yok. Tamamen insafa kalmış.
Dolayısıyla kentsel dönüşüm yasasının mağduriyet piramidinin en dibinde yüz binlerce kiracı bulunuyor. Kaderleri Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’nın ve müteahhitlerin elinde. Artık yasa arzu edilen her yeri ‘rezerv alan’ ilan etmenin de önünü açtığına göre, bu ‘lanetli piyango’ her an, her kiracıya çıkabilir. Tekrar edelim; yasa ‘kiracı’ diye birini yok sayıyor. Hatta evden atılacak bir eşya, sökülecek bir kapı veya pencere gibi görüyor.
Dolayısıyla ‘rezerv alan’ ile iktidar kent merkezlerini hedefliyor derken, buraların yoğun olarak orta ve orta alt gelirlilerin yıllardır kiracı olarak da yaşadığı bölgeler olduğunu unutmamak lazım. İlk sürülecekler de onlar olacak.