(Tankut Serttaş – Sendika.org – 10 Haziran 2024)
İstanbul’un kuzey ve Trakya’ya uzanan kesimlerinde maden ve rüzgar enerji santrali projeleri bir yoğunlaşma var. Sarıyer, Çatalca, Şile, Silivri’de nedeyse her hafta bir projenin ÇED toplantısı yapılır hale geldi. Paralel olarak halk da projelere tepki gösteriyor, ÇED toplantıları yaptırılmıyor.
Kuzey Ormanlarındaki ivmelenen yağmayı, halkın tepkisini ve mücadele süreçlerini Kuzey Ormanları Savunması gönüllüleri Esma Çağlak ve Banu Uzpeder ile konuştuk. Çağlak ve Uzpeder, seçim sonrasında yoğunlaşmanın arttığına işaret ediyor. Kuzey Ormanları havzasındaki kentleşmenin artmasına, oradaki kentleşme ve inşaatların ihtiyaçları doğrultusunda taş ocaklarının, enerji tesisleri ve iletim hatlarının yapıldığına dikkat çeken Çağlak ve Uzpeder, yöre halkının da geçmişe nazaran artık daha tepkili olduğunu ve “Artık yeter” dediğini belirtti.
Sizi tanıyarak başlayalım.
Esma Çağlak: Ben Kuzey Ormanları Savunması’ndan avukat Esma Çağlak. Aynı zamanda da Atatürk Kent Ormanı Gönüllülerindenim.
Banu Uzpeder: Banu Uzpeder, Kuzey Ormanları savunması aktivisti, gönüllüsüyüm. Aynı zamanda Esma gibi AKO gönüllülerinden birisiyim.
Şirketler arası “paylaşım savaşı”
İstanbul’un Çatalca, Şile gibi kuzey ilçelerinde, o ilçelere bağlı köylerde maden, RES veya JES gibi projelerin ÇED toplantıları medyaya daha çok yansımaya başladı. Projelerde bir artıştan söz edebilir miyiz yoksa zaten var olan projeler daha görünür olmaya mı başladı?
Banu Uzpeder: Her ikisi de aslında. Trakya bölgesi böyle projeler için hâlâ “çok müsait”. Oralardaki kamusal alanlara yapılıyor bu projeler. Çok fazla RES projeleri yapılmaya başlandı. Bununla beraber elbette inşaatların sürekli ihtiyacı olduğu için maden ocakları, taş ocakları, kalker ocağı gibi projeler de yapılıyor.
Geçmişte de yoğun olduğu dönemler oldu. Ama şimdi seçimlerden sonra özellikle, biraz daha ağır bir saldırı olduğunu düşünüyoruz. Şirketler arasında bir “paylaşım savaşı” sürüyor. Bunun da giderek yoğunlaşacağını düşünüyoruz.
Hangi bölgelerde ne projeleri yapılıyor şu an?
Esma Çağlak: Kuzey Ormanları Havzası dediğimiz Trakya’nın tamamı ve Gebze, Bolu’ya kadar olan kısmın hepsinde yoğun bir çalışma var. Güney Marmara tarafında ağırlıklı JES projeleri, jeotermal enerji santralleri var. Oranın zaten kendi yerel kolektifleri onları karşı bir mücadele yürütüyor. Trakya’da ağırlıklı olarak rüzgar enerji santrali, İstanbul’da da kalker ocağı, kuvars maden ocağı gibi maden ocakları projeleri var.
Bu yoğunlaşmanın sebebi olarak neyi görüyorsunuz?
Esma Çağlak: Bunu bence bütünlükle düşünmek lazım. Aslında İstanbul 3. köprü ve 3. havalimanı ile beraber zaten kuzeyin kentleşmeye, yani bir imara açılması durumu var. Bu yeni bir durum değil tabii. AKP’nin uzun süredir işlettiği bir strateji. Bu kentleşme sürecindeki inşaatların ihtiyacı da yakın bölgelerden sağlanmak isteniyor. O yüzden uzun süredir kuzey köylerine açılıyor bu maden ocakları. Ama sadece maden değil. Onun işleme tesisi de oluyor. Örneğin Şile’ye bir taş ocağı açılmışsa hemen yanına başka bir tesis. Nakliyesi için başka bir işletme. Enerji tesisleri açılıyor. Zincir halinde yani.
Sizin son dönemde gittiğiniz ÇED toplantıları yeni projelerle ilgili miydi?
Esma Çağlak: Yeni alanlar da var, var olan bir projenin kapasite artışı için olanları da var. Son gittiğimiz ÇED toplantılarından biri olan Ayazağa’da 8 tane maden ocağı var. Ve burada kapasite artışı yapılıyor. Ama o denli bir genişleme yapılıyor ki bakanlık bile ÇED gereklidir kararı veriyor. Normalde bu kararın bile verilmediği çok fazla proje var.
Mesela şeyde, Şile’de TEİAŞ’ın 25 kilometrelik bir elektrik iletim hattı yapılacak bir orman içine. 25 kilometrelik bir ormanın kesilmesi demek oluyor bu. Bakanlık raporlarında bile yaban hayatı ve kuşların göç yolunda olmasına dair vurgular var. Tabii izin veriliyor projelere ama bakanlık dahi uyarıda bulunma ihtiyacı hissediyor.
Bir köyde beş maden ocağı
Projelerin yapıldığı yerler nasıl etkileniyor?
Esma Çağlak: Örneğin bir köyde, köy sınırları içinde beş tane taş ocağı açılmış. Zaten köy yaşanılmaz hale gelmiş. Tozdan çamaşır bile asılamıyor. Günlük yaşam döngüsü bile çok zor sağlanıyor. Okul servislerinin geçtiği yolda toprak kayma riski oluştu, İliç’teki gibi düşünebiliriz.
Başka bir yerde RES’lerle benzer bir durum yaratıldı. Trakya’da bir köyde, “RES tarlası” diyorlar örneğin. Yan yana o kadar çok RES yapılmış ki başka bir yaşam alanı kalmamış.
Bu bölgede, yani Trakya ve İstanbul’un kuzey bölgesinde tarım zaten oldukça azaldı. İstanbul’un sanayisi de Esenyurt, Bahçeşehir, Başakşehir, Silivri taraflarına kaymaya başladı. Böyle olunca tarım da giderek yapılamaz hale geldi.
Buradaki insanlara aslında “Gidin buradan” diyorlar. “Gidin İstanbul’da ucuz işgücü olun.”
Peki nasıl tepkiler geliyor?
Banu Uzpeder: Halk istemiyor. Son dönemde gittiğimiz Şile, Çatalca ve Silivri’nin köylerinde “Artık daha fazla girmeyin buraya” deniyor. Şile’de özellikle daha önceki projelerden de kaynaklı toprak çok zarar görmüş durumda. Dağlarını erittiler neredeyse. Son dönemde “Yapılsın bu proje” diyen görmedik.
Bazı yerlerde bölge halkına iş vaadi olabiliyor ve bu durum itirazı törpüleyebiliyor. Böyle bir durum yaşandı mı?
Esma Çağlak: Önceden bu tarz tepkilerle karşılaşabiliyorduk. Çünkü işsizlik de fazlaydı. Ama bir köyde beş maden ocağı var. Bölgesel istihdamı çoktan aşmış bir durum var ortada. Ve bu tek bir köye özel değil. Şile’nin 10 köyü varsa 6 köyü böyle zaten, yerle bir edilmiş.
Köylülerin verdiği gerçekten yaşamsal bir tepki aslında. İdeolojik bariyerler de yer yer aşınıyor. Köylülerin ağırlığı MHP’li veya AKP’li örneğin. Peki size nasıl yaklaşıyorlar veya sizin yanınıza?
“Terörist” yaftasından güven ilişkisine
Siz gittiğinizde size nasıl yaklaşıyorlar?
Esma Çağlak: Ciddi bir güven ilişkisi var. Kuzey Ormanları Savunması’nın hem Trakya bölgesi, aslında İstanbul’da 10 yıldır yürüttüğü sistematik çalışma bir bilinirlik yarattı. Yerel mücadele gruplarıyla temasımız da oldu tabii. Bizi bilmese hemen oradan bildiği başka bir kişi bize referans olunca daha rahat ilişki kurabiliyorlar.
Banu Uzpeder: Eskiden “Geziciler geliyor” denirdi. Çevreci, Gezici diye kodlanırdı. Negatif anlamda tabii. “Teröristler” geliyor demek gibi. Şimdi artık öyle tepkileri almıyoruz. Hatta tam tersi Esma’nın söylediği gibi. Özellikle avukat arkadaşımızın olmasının da etkisi büyük.
“KOS zaten tecrübeli ve onların söylediği bütün detaylar hukuki detaylar ve onlara biz güveniyoruz. Onlar yaptırmayın derlerse ÇED toplantısını yaptırmayız” gibi tepkiler alıyoruz. Öyle bir samimiyetimiz oluştu.
Esma Çağlak: Örneğin Silivri Çanta’da bir muhtar projeyi desteklemekle karşı çıkmak arasında kararsız kaldı. Silivri Çevre Derneği Başkanı, KOS’tan arkadaşımız. Ona güvendiği için “Tamam siz diyorsanız yaptırmayalım ÇED’i” diyor. O ÇED toplantısını öyle yaptırmadık. Basın açıklamasına da katıldı sonra.
ÇED toplantıları yaptırılmıyor, sonra nasıl bir süreç işliyor?
Banu Uzpeder: Tutanak tutuyoruz hemen. Hukuki bir süreç de işleyeceği için tutanağın olmasına önemsiyoruz.
Ama toplantının yaptırılmamış olması projeyi durdurmuyor.
Esma Çağlak: Yok, proje işlemeye devam ediyor. Aslında mahkemenin bunu dikkate alması gerekiyor. Sonuçta ÇED toplantısı yaptırılmayarak halk orada tepkisini göstermiş. Halkın isteyip istememe beyanının dikkate alması gerekir. Ama almıyor. Ama biz kamuoyuna aslında bu şirketin istemediğine dair bir irade beyanı göstermiş oluyoruz oradaki tepkiyle.
Biz gittiğimizde köylerde şunu söyleriz: Şimdi ÇED toplantısını yaptırmadık ama proje bitmedi. Buraya iş makineleriyle gelecekler. Proje devam edecek. Biz süreci takip edeceğiz ama köyde siz yaşıyorsunuz ve iş makinesi gördüğünüz zaman ona müdahale etmek zorundasınız. Buradaki süreci siz takip edeceksiniz.
Ama Kuzey Ormanları gündeminden çıkıp genel bir ekoloji hareketi ölçeğinde bakarsak son dönemdeki toplumsallaşmış hareketlerin, Akbelen, Cerattepe, Kazdağları gibi, yenilgiyle sonuçlandığını görüyoruz. Kısmi kazanımlar olsa da bu projeyi engellemiyor, sadece biraz geriletiyor. Belki bu kadar mücadele edilmese yıkım daha da büyük olacaktı. Son dönemdeki projeler de bu büyük atılımların alt taşeronları, küçük parçaları gibi.
Belediyelerin tutumu
Belediyeler nasıl tutum alıyor?
Esma Çağlak: Çoğunlukla pozitif. Halkın istekleri doğrultusunda adım atıyorlar. Zaten bir kısmı son seçimde AKP veya MHP’den CHP’ye geçmiş belediyeler. Belediyelerin pek bir yetkisi olmuyor ama halkın yanında tavır alması halka güven veriyor.
Banu Uzpeder: Ama tutum almayanlar da var. Silivri ve Sarıyer Belediyeleri örneğin, yokmuş gibi davranıyor.
Esma Çağlak: Bir de şu anda birbirleriyle çok iletişimdeler. Özellikle köyler birbirine yakınsa, mesela Çatalca’daki köyle, Sivri’deki köyler yan yana aslında. Sınır köyler. O yüzden de mesela Çatalca Belediye Başkanı’nın o köylere gidip işte tek tek dolaşıp toplantılara katıldığını görüyor. Sivri’de yok ama böyle bir şey. “Neden gelmiyor?” sorusunu doğuruyor bu durum da tabii.
Tutum almayan belediyelerin projelerden somut bir çıkarı var mı?
Esma Çağlak: Buna dair somut bir kanıt yok. O yüzden net konuşmak zor. Ama Sarıyer’de önceki dönem Belediye Başkanı Şükrü Genç’in böyle projelerden nemalandığı anlatılırdı hep.
Banu Uzpeder: Üçüncü köprüyü yapan ICA ile beraber sosyal sorumluluk projeleri yapmıştı Şükrü Genç.
Esma Çağlak: Ya da mesela şimdiki Sarıyer Belediye Başkanı Oktay Aksu Atatürk Kent Ormanı içerisindeki otel alanının ihaleyi alan MHP milletvekili Levent Uysal’ı görüşmeye davet etti. Ağırladı yani onu, olumlu anlamda bir görüşme. Böyle temaslar var. Ama bunun dışında somut bir veri yok elimizde.
Son soru. Size bu konularda destek olmak isteyen ne yapabilir?
Banu Uzpeder: KOS gönüllüsü olabilirler. Bu ÇED toplantılarının takibine katılabilirler.
Sendika.Org (Tankut Serttaş)