Gökay Başcan’ın Birgün’de yer alan haberine göre; TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası’nda ‘İstanbul Çevre Durum Raporu’nu açıkladı. Ömerli Barajı üzerindeki yapılaşmaya ve kurulmak istenen Biyoteknoloji İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nin bölgedeki yaratacağı tahribata mercek tutulan raporda megakente yapılan saldırılara da dikkat çekildi.
Raporu basın açıklamasıyla duyuran ÇMO İstanbul, Ömerli Barajı Su Havzası’na kurulan Biyoteknoloji İhtisas ve Organize Sanayi Bölgesi’nin şantiye ofislerinin yanında bir araya geldi. Basın açıklamasını okuyan ÇMO İstanbul Şube Başkanı Zeynep Karamanlı, “Resmi verilerle 16 milyona dayanan nüfusu, geçmişten bu yana gelen plansız kentleşme ve altyapı sorunları ile İstanbul, deprem tehlikesi ve iklim değişikliği karşısında kırılgan durumdadır” dedi.
ORMAN TAHRİP EDİLİYOR
Siyasal iktidarın bu kırılganlığı azaltma yönünde politika üretmek yerine yeni projelerle yıkıma davetiye çıkardığını belirten Karamanlı, “Bunun en önemli göstergelerinden biri, İstanbulluların içme ve kullanma suyunu sağlayan havzaların, tarım arazilerinin, meraların ve kentsel hava kalitesini iyileştiren, mikroklimayı düzenleyen, karbon yutak alanı olarak iklim değişikliği ile mücadelede önemli rol oynayan, yeraltı su rezervlerini besleyen, zengin biyoçeşitliliği ile ekosistem dengesini düzenleyen Kuzey Ormanlarının mega projelerle tahrip edilmesidir.” dedi.
SAZLIDERE YOK EDİLİYOR
‘Gayrimenkul gelişme projesi’ olan Kanal İstanbul için Sazlıdere Barajı’nın yok edilmeye çalışıldığını hatırlatan Karamanlı, “Bununla beraber, Kanal İstanbul’un yapımı halinde Terkos Barajı’nın da olumsuz etkileneceği ve su veriminin düşeceği ilgili ÇED raporunda açıkça belirtilmiştir. Vurgulamak gerekir ki, İstanbul’un su havzaları üzerindeki yapılaşma ve kirlilik tehdidi, ne yazık ki sadece Avrupa Yakası ve Kanal İstanbul güzergâhındaki alanlarla sınırlı değildir. Anadolu Yakasındaki en büyük su varlığı olan ve doğal havza niteliğinden ötürü dereleri ve yeraltı akiferleri ile birlikte mutlak korunması gereken Ömerli Havzası da sanayiye açılmak istenmektedir” ifadelerini kullandı.
PLAN DEĞİŞTİRİLDİ
Yaşam savunucularının, meslek örgütlerinin ve İSKİ’nin itirazlarına rağmen Ömerli Barajı uzun mesafeli koruma bandında kalan yaklaşık 250 hektarlık alan Biyoteknoloji İhtisas Organize Sanayi Bölgesi olarak ilan edildiğini belirten Karamanlı, “İstanbul’un 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında lejantı ‘Çevresel Sürdürülebilirlik Açısından Kritik Öneme Sahip Alan’, ‘Doğal ve Kırsal Karakteri Korunacak Alan’ olarak gösterilen alan için İSKİ’nin itirazlarına rağmen Çevre Düzeni Planında değişiklik yapılmıştır. Kendi havzasından toplanan suya ilave olarak, Melen ve Yeşilçay regülatörleri ile Darlık Barajı’ndan iletilen su da Ömerli Barajı üzerinden içme suyu arıtma tesislerine aktarılarak şehre verilmektedir. Halihazırda İstanbul’a verilen suyun yaklaşık yarısı, Ömerli Barajı’ndan sağlanmaktadır” diye konuştu.
SUSUZLUĞA NEDEN OLACAK ‘İLAÇ’
Organize sanayi bölgesiyle havzada neler yapılmak istendiğini anlatan Karamanlı, “Hal böyle iken, Ömerli Havzası, içinde 160 sanayi kuruluşu, 200 KOBİ, 250 start-up’ın yer alması ve 20 bin insanın çalışması öngörülen, biyoteknolojik ilaç, aşı, biyomedikal tıbbi ürün, biyoteknolojik tarım ilaçları, nitelikli ve tıbbi bitki ve tohum, biyoteknolojik kanser ilacı, biyolojik ham madde, antibiyotik, fonksiyonel gıda katkı maddesi, DNA izolasyon kiti, moleküler genetik kit, kemik tozu ve kemik grefti, biyosensör ürünler, biyoaktif ortez protez, spinal implant, embriyo, antikor, pigment, insülin, hemofilin, terapötik protein, enzim, bakteri, hormon, plazminojen aktivatörü gibi ürünlerin üretileceği bir yatırıma açılarak riske atılmaktadır.” dedi.
İçme suyu havzasında kirliliğin artacağına dikkat çeken Karamanlı, “Böylesi bir proje, İSKİ’nin uzun mesafeli koruma alanlarında ilaç sentez fabrikaları, zirai mücadele ilacı imal ve dolum yerleri gibi üretimlerin yapılamayacağına ilişkin düzenleme içeren yürürlükteki Havza Koruma Yönetmeliği’ne aykırı olduğu gibi, 1/100.000’lik Çevre Düzeni Planının temel ilkeleriyle de taban tabana çelişmektedir. Ayrıca, İSKİ tarafından bilimsel bir çalışmayla hazırlanan ve halen Tarım ve Orman Bakanlığı’nın onayını bekleyen Taslak Ömerli Havzası Koruma Planı’nda da bu riskler göz önüne alınarak Organize Sanayi Bölgeleri uzun mesafeli koruma alanında kurulamayacak tesisler arasında sayılmıştır” ifadelerini kullandı.
DAVA SÜRÜYOR
Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptali için açtıkları davanın sürdüğünü hatırlatan Karamanlı, “Dosyada bilirkişi heyetince saha keşfi yapılmış ve Bilirkişi Raporu sunulmuştur. Özetlediğimiz gerekçeler ve savlarımız Bilirkişilerce de teyit edilmiş, İstanbul halkının bugünü ve geleceği için yaşamsal önemdeki Ömerli İçme Suyu Havzası’nın korunması yönündeki kamu yararının, sektörü kümelenmesini önceleyen ekonomik amaçlı bir kamu yararından daha üstün bir kamu yararı olduğu vurgulanmıştır. Haziran vesilesiyle bir kez daha vurgulamak isteriz ki; İstanbul, nüfus baskısı ve yaşam alanlarının tahribatıyla çoktan kendi kendine yetebilen bir kent olmaktan çıkmışken, içme suyunun büyük kısmı kente yaklaşık 170 km uzaklıktaki Melen’den temin edilirken, Kanal İstanbul ve Yenişehir Rezerv Yapı Alanı Projesi uğruna Terkos ve Sazlıdere Havzalarının, organize sanayi bölgeleri uğruna Ömerli Havzası’nın gözden çıkarılması kabul edilemez” dedi.
Karamanlı, İstanbul’un geleceği için atılması gereken adımları şöyle sıraladı:
Tüm havza koruma planları en kısa sürede tamamlanmalı, başta Ömerli Havzası olmak üzere hazırlanan planlar Tarım ve Orman Bakanlığı’nda vakit geçirilmeden onaylanmalı, istisnasız olarak ve ivedilikle uygulamaya geçirilmelidir.
Ömerli Havzası uzun mesafeli koruma alanı içinde, yapılaşma yoğunluğunu, trafiği ve kirlilik yükünü artıracak hiçbir faaliyete izin verilmemelidir. Havza mutlak olarak korunmalıdır.
Çalışmaları devam eden Tuzla Biyoteknoloji İhtisas OSB ve benzeri projelere derhal son verilmelidir.
Sazlıdere Barajı kıyısında devam eden inşaat projeleri ivedilikle durdurulmalı, barajın içme suyu maksatlı kullanımı garanti altına alınmalıdır.
Bugün yayınladığımız Çevre Durum Raporu’nda değinmeye çalıştığımız, ancak raporu yayına hazırlarken bile İstanbul’un farklı bölgelerinden tarafımıza bildirilmeye devam eden çevre sorunlarına karşı durmak, İstanbul’un içinde yaşayan tüm canlılar için sağlıklı, dirençli ve kendi kendine yeten bir yaşam alanı haline gelmesini sağlamak için mücadeleye devam edeceğiz. Tüm meslektaşlarımızı, kent ve ekoloji örgütlerini, yaşam savunucularını da bu mücadeleyi birlikte vermeye davet ediyoruz.