Gürkan AKGÜN – Silivri Cezaevi 9 no.lu / C-64
Büyük tufandan sonra, suların çekilip çekilmediğini öğrenmek amacıyla Nuh’un Gemisi’nden bir güvercin salındığı rivayet edilir. Güvercinin gagasında zeytin dalıyla dönmesi; felaketin sona erdiğinin müjdesini getirerek barışın simgesi olmuştur. Bu müjde aynı zamanda henüz o bölgede maden arama ruhsat izni için acele kamulaştırma kararı alınmadığının ve zeytinliklerin daha taşınmadığının da haberini vermektedir.
Ortalık tufan yeri ve biz canlı yayından izliyoruz. Zeytini de, barışı da ara ki bulasın. Zeytinliklerin yok olacağı tehlikesine karşı kamuoyunda tepkilere yol açan yasanın gerek adrese teslim, nokta atışı içeriği gerekse canhıraş savunulma hali, mevcut iktidarın artık iradesini ve devlet aygıtını belirli bir zümreye teslim etmiş olduğunun beyanı adeta. Biraz derinlemesine irdelersek; Kanun teklifinde harita ve koordinat vererek -ki Akbelen ve Gökova’yı içerisine alan bölgeye denk geliyormuş- “kanunun yürürlüğe girdiği tarihte ruhsat sahibi olan ve kömürden elektrik üretecek santraller için madencilik faaliyetlerini” yürütmek üzere belli bölgelerde zeytinliklerin taşınması mümkün kılınıyor. Neredeyse; “şu şu şirketler, siz durmayın, işinize devam edin, biz hepsini halledeceğiz” diye hazırlanmış bir düzenleme aslında.
***
Bu nokta atışı, kişiye özel yasal düzenlemelerin çarpıcı bir örneği ile yakın dönemde ve bire bir olay esnasında karşılaştığımızdan, gün geçtikçe hayret etme seviyem de düşüyor. Geçtiğimiz dönem Üsküdar’da bir alışveriş merkezinin ruhsatının İBB tarafından verilmesi gerekirken işlemler ilçe belediyesince yürütülmüştü. Yaptığımız denetimler sonucu konu inşaatı durdurmaya doğru giderken bir gün Resmi Gazete’de bir yönetmelik değişikliği yayımlandı. Açıkça Yasaya aykırı biçimde özetle, “şu şu özellikteki yapıların ruhsat ve iskan işlemlerinin ilçe belediyeleri tarafından yapılacağı” tariflenmişti. Bir binayı usulüne uydurmak için bir tek adres belirtmeden ulusal ölçekte yasal düzenleme yapılmıştı.
Tabi ki İBB olarak dava açtık ve yönetmelik düzenlemesini iptal ettirdik. Muhtemelen bunu çıkaran Bakanlık yetkilileri de olası bir davada yapılan düzenlemenin iptal edileceğini biliyordu. Ama bu süre zarfında inşaat bitmiş, tüm yasal izinler çözülmüş, satışlar bile gerçekleştirilmişti. Mahkeme kararlarını işlevsiz kılmak için tekrar tekrar yapılan imar planlarını görmüştük de, adrese teslim yönetmelik değişikliği bizim için de yeni bir deneyim olmuştu. Maalesef göre göre alışıyoruz.
***
Tekrar bugüne dönelim. Yasanın maden ve enerji yatırımlarında ÇED süreçlerini iyiden iyiye formaliteye çevirdiği, yöre halkının katılımı ve iradesini, bilimsel yaklaşımı yok saydığı; daha önce alınmış olunan Danıştay Kararlarını ise dikkate dahi almadığı kamuoyunda biraz da olsa gündeme gelebildi. Tüm bunlarla birlikte teklifin içerisinde bazı nüanslar var ki, doğrudan imar ve planlama alanını ilgilendiriyor.
Bu kanunla beraber rüzgar ve güneş enerjisine dayalı elektrik üretim tesislerinde imar planlarını, parselasyonları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı onaylayabilecek. Hatta yapı ruhsatı, iskan, işyeri açma ve çalışma ruhsatı bile düzenleyebilecek. Böylelikle belediyeler bir alanda daha işlevsiz hale getirilirken; paramparça olmuş planlama sistemimizde artık sayısını takip edemediğimiz bir kurum daha yetki sahibi olmuş bulunuyor.
Torba yasanın son bölümü de imar affıyla zirve yapıyor. Ruhsatsız, yani kaçak olarak yapılmış elektrik üretim tesislerinin tüm sorunlarını Bakanlık “bedeli mukabilinde” çözüyor. Yeter ki 1 yıl içerisinde başvursunlar! Alınmış mahkeme kararları, yıkım ve para cezaları da ortadan kalkıyor. Böylelikle sektörel imar affı dönemi de başlamış oluyor.
***
Üniversite hocalarıma tavsiyem bu kanun teklifini ders niteliğinde okutsunlar. Zira bugüne kadar karşısında durduğumuz her ne var ise adeta konsantre hale getirilip torbaya atılıp sunulmuş. Kamu yararı, doğal yaşamın ve ekolojik varlıkların korunması, kırsal kalkınma, halkın kendi yaşamına ilişkin kararlara katılma hakkı, bütüncül ve bilimsel planlama gibi bugüne değin savunduğumuz her ne var ise Kanun teklifinin gerekçesinde belirtildiği gibi “yatırımların hayata geçmesinin hızlandırılması” amacıyla yok sayılmış.
Ama biz savunduğumuz değerlerden de, mücadeleden de asla vazgeçmeyeceğiz. Hem insanlık hem de doğa için adalet arayışımız yılmadan sürecek. Zeytin dalını arayıp bulan güvercin gibi barışı da, adaleti de bu coğrafyaya müjdeleyeceğiz.